23 Temmuz Erzurum Kongresi: Bağımsızlığın İlk Adımı
Bir yaz sabahı, 23 Temmuz 1919. Erzurum’un taş sokaklarında, dadaşların kararlı bakışlarında bir umut, bir direniş ateşi yanıyor. Erzurum Kongresi, Türk milletinin zincirlerini kırmaya ant içtiği o büyük anlardan biri. Sanki tarih, o gün Erzurum’da bir araya gelen temsilcilerin yüreğinden fışkıran bağımsızlık ruhunu yazıya dökmek için kalemi eline almış. Bu kongre, sadece bir toplantı değil; Türk milletinin “Ya istiklal, ya ölüm!” diyerek dünyaya meydan okuduğu bir başkaldırıydı.
Erzurum, o günlerde sadece bir şehir değil, adeta bir semboldü. Jeopolitik konumuyla Anadolu’nun kilidi, doğunun kalesiydi. Rus işgalinden yeni kurtulmuş, Ermeni çetelerinin tehdidi altında, yorgun ama dimdik ayakta bir şehir. Erzurum’un bu stratejik konumu, onu milli mücadelenin merkezi yapmaya yetmişti. Ama sadece coğrafya mı? Hayır, asıl mesele Erzurumlunun o sarsılmaz milli duruşuydu. Dadaşın vatan sevgisi, bağımsızlık ateşi, o kongrede bir araya gelen temsilcilerin cesaretine ilham oldu. Erzurum, sadece bir yer değil, bir ruhtu; Türk milletinin eğilmeyen başının, bükülmeyen bileğinin timsaliydi.
Kongre salonunda Mustafa Kemal Paşa’nın sesi yankılanırken, her bir kelime adeta bir çekiç gibi iniyordu: “Vatanın bölünmez bütünlüğü, milletin bağımsızlığı!” Bu sözler, sadece bir ideal değil, bir yemindi. Erzurum Kongresi, Türk milletinin kendi kaderini tayin etme iradesini ortaya koydu. Mondros’un utanç verici maddelerine, işgalcilere, emperyalist güçlere karşı bir isyan bayrağıydı. “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz!” kararları, sadece Erzurum’un değil, tüm Anadolu’nun sesi oldu. Bu kararlar, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarını döşedi.
Peki, Erzurum’un bu kongredeki rolü neydi? Neden Erzurum? Çünkü Erzurum, sadece coğrafi bir merkez değil, aynı zamanda bir güven abidesiydi. Devlet aklı, Erzurumlunun vatanperverliğine, dadaşın yiğitliğine güvenmişti. Ve bu güven boşa çıkmadı. Erzurum, o zor günlerde bir kale gibi durdu; düşmana karşı, umutsuzluğa karşı, teslimiyete karşı. Kongre, sadece bir başlangıçtı. Sivas’ta, Ankara’da atılacak adımların, nihayetinde Cumhuriyetin kuruluşuna giden yolun ilk kıvılcımıydı.
Bugün, aradan geçen bir asırdan fazla zaman sonra, Erzurum Kongresi’ni düşündüğümüzde, o günlerin ruhunu hâlâ hissediyoruz. Dadaşın cesareti, milletin birliği, vatanın bölünmezliği… Bunlar sadece tarih kitaplarının satırları değil, Türk milletinin genlerine işlenmiş birer gerçek. Erzurum Kongresi, bize şunu öğretti: Bir millet, kararlıysa, inanıyorsa, hiçbir güç onun bağımsızlığını elinden alamaz.
Bugün Erzurum Kongresin yapıldığı tarihi kongre binası bize bir şey fısıldıyor. “Unutma,” diyor, “vatan için bir araya gelmek, her şeyden üstün.” O gün Erzurum’da yakılan ateş, bugün bağımsızlık oldu, al bayrak oldu, yüreklerimizde ışık ışıl yanıyor. Ve o ateş, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağının yedi düvele haykırıyor..