Makaleler

Karanlık Odada Bir Kedi: Adaletin Peşinde

Karanlık Odada Bir Kedi: Adaletin Peşinde

EBUBEKİR ELMALI – Konfüçyüs’ün o meşhur sözü, “En zor şey karanlık bir odada kara kediyi bulmaktır, özellikle kedi orada değilse,” adalet arayışının ironik bir metaforu gibi yankılanır.

Adalet, insanlığın asırlık özlemi; bazen bir ışık huzmesi gibi belirip kaybolan, bazen de zihnimizde sadece bir fikir olarak var olan, elle tutulmaz bir gölge.

Peki, ya adalet gerçekten o karanlık odada olmayan bir kedi ise? Ya biz, onu bulmak için ömrümüzü harcıyor, ama aslında aradığımız şey hiç var olmadıysa?

Adalet, tıpkı o kedi gibi, var olduğu sanısıyla karanlık odalarda aranır durur. Toplumlar, yasalarla, mahkemelerle, ahlaki normlarla bu kediyi bulmaya çalışır.

Ama ne zaman bir ışık yakıp odayı aydınlatsak, kedi sanki bir gölge gibi kaybolur.

Mesela, bir mahkeme salonunda hakikat arandığında, herkesin kendi “adalet” tanımı devreye girer. Savcı, sanık, mağdur, hatta izleyici…

Peki mahkemeler mi adalet dağıtır sence?

Sanmıyorum, en adil dediğiniz mahkemeler verdikleri hükümle sanığın adil olup olmadığını sadece tespit eder, adaleti tesis etmez.

Yani, adalet dağıtmaz adaletsizliği tespit eder.

Çünkü , adalet o mahkeme hükmünden çok daha önce fail tarafından yoklanmış, ya iğfal edilmiş ya da gereği gibi kullanılmıştır.

Peki, bu kadar çok yüzü olan bir şey, gerçekten var olabilir mi? Yoksa adalet, sadece bizim zihnimizde yarattığımız bir illüzyon mu?

Düşünsene, tarihe bakalım: Antik Yunan’da Sokrates, adalet uğruna zehir içti, ama o dönemin güçlülerinin doğru dediği neyse adalette oydu.

Rönesans’ta, Engizisyon mahkemeleri adalet dağıtıyordu hem de yaratıcı adına. Buna ilahi adalet” diyor ve insanları diri diri yakıyordu.

Bugün bile, bir yanda hukuk sistemleri adaleti sağlamaya çalışırken, diğer yanda güç, para ya da statü sahipleri karanlık odada kedinin yerini kendileri belirliyor sanki.

Belki de Konfüçyüs haklıydı; kedi orada değil. Ama biz, inadına, el yordamıyla aramaya devam ediyoruz.

Peki, niye arıyoruz? Çünkü adalet, insan olmanın temel bir ihtiyacı. Haksızlığa uğradığımızda, içimizdeki o isyan, “Bu yanlış!” diye haykırıyor.

Bir çocuğun oyuncağını kaptırdığında ağlaması da, bir toplumun yozlaşmış bir sisteme karşı ayaklanması da aynı yerden geliyor: Adalet özlemi.

Ama işte, bu özlem, bazen o kediyi varmış gibi görmemize neden oluyor.
Mesela, bir dava sonuçlandığında, “Adalet yerini buldu,” diyoruz. Ama gerçekten buldu mu? Yoksa sadece birilerinin vicdanını rahatlatmak için mi söylendi bu?

Bazen düşünüyorum, belki de adalet, mutlak bir gerçekliğin değil bir sürecin adıdır.

Belki de o kediyi bulmak değil, aramak adalettir.

Karanlık odada elimizi uzattığımızda, bir şeylere dokunuyoruz: vicdan, empati, doğruluk…

Belki adalet, bu dokunuşların toplamı. Ama yine de, içimdeki o şüpheci ses susmuyor: Ya kedi yoksa?

Ya adalet, sadece bizim ona inanmamızı isteyen bir masal kahramanıysa?

Ya adalet fakir için mazlum için bir avuntu sahasıysa..

Sohbetin sonuna gelirken, Konfüçyüs’ün sözüne bir ek yapasım geliyor: “Karanlık odada kara kediyi aramak zordur, hele kedi yoksa.

Ama belki de asıl mesele, kediyi ararken odayı tanımayı öğrenmektir.” Adalet, belki de bulmaktan çok, ararken neyi keşfettiğimizle ilgilidir.

Ne dersin, sence, kedi odada mı?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ayrıca şunları da beğenebilirsiniz

Soyadımız Türkiye: Yeni Bir Sürecin Habercisi mi?
Makaleler

Soyadımız Türkiye: Yeni Bir Sürecin Habercisi mi?

Son dönemde Türkiye’nin siyasi ve toplumsal gündeminde dikkat çeken bir slogan var: “Adımız Kardeşlik, Soyadımız Türkiye.” Bu ifade, afişlerde, siyasi
Yaşasın Tam Bağımsız Erzurumspor
Makaleler

Yaşasın Tam Bağımsız Erzurumspor

Erzurumspor, dadaşlar diyarının mavi-beyaz yüreği olan bu takım kimsesizlik demagojisi ile kurulan değil mavi beyaz sevda ve dadaş ahlakıyla kurulu
Test